13 Mart 2010 Cumartesi

Üçüncü Meşrutiyet

İş Bankası Kültür Yayınları Mahmut Goloğlu'nun Millli Mücadele Tarihi'ni anlattığı seriyi yeniden basmaya devam ediyor. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin anlatıldığı ilk iki bölümden sonra son olarak Üçüncü Meşrutiyet, Birinci Büyük Millet Meclisi yayımlandı.

Mahmut Goloğlu Birinci Büyük Millet Meclisi dönemini (23 Nisan 1920 - 15 Nisan 1923) Üçüncü Meşrutiyet olarak adlandırıyor. Yanlış bir tanımlama sayılmaz, çünkü bu tarihlerde henüz saltanat ilga olmamıştı, Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamıştı, Osmanlı Devleti de halen devam etmekteydi.


Birinci Büyük Millet Meclisi mebusları

İstanbul'daki son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı kapatıldıktan sonra Birinci Büyük Millet Meclisi çalışmalarına onun kaldığı yerden devam edecekti, hatta Birinci BMM ilk olarak OMM'nin son görüştüğü konuyu görüşerek işe başlamıştı. Açılış sırasında padişah adına hutbeler okutulmuştu. Birinci BMM'nin 437 mebusundan 83'ü son OMM'de bulunan mebuslardan oluşuyordu.

Mahmut Goloğlu, kitabına Hikmet Efendi'yi tanıtarak başlamış. Askeri Tıp Okulu öğrencisi Hikmet Efendi Askeri-Sivil bütün tıp öğrencileri adına Sivas Kongresi'ne İstanbul delegesi olarak katılan üç kişiden biriydi. İstanbul'dan gelen diğer iki delege İsmail Fazıl Paşa (Ali Fuat Cebesoy'un babası) ve İsmail Hami Bey (Danişment) idi.

Sivas Kongresi'nde manda konusu görüşülürken Hikmet Efendi bizzat Mustafa Kemal'e şu sözleri sarfeder: "Delegeleri bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya, bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddederim. Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz."

Mahmut Goloğlu Hikmet Efendi'nin bir yıl kadar Ankara'da Mustafa Kemal'in emrinde bulunduktan sonra İstanbul'a giderek tahsilini tamamladığını belirtiyor. Bundan sonrası ilginç, Cumhuriyet yıllarında Hikmet Efendi Anadolu'da doktorluk yapmaktadır ancak Mustafa Kemal'i aramak hiç aklına gelmez hatta Mustafa Kemal kendi bölgesine geldiğinde dahi ortaya çıkmaz. Mustafa Kemal sofrasında eskileri anarken aklına Hikmet Efendi gelir, bulunup mebus yapılmasını emreder. Lakin Mazhar Müfit (Kansu) Mustafa Kemal'e Hikmet Efendi'nin öldüğünü söyler. M.K.Atatürk'ün ölümünden sonra Mazhar Müfit'le Hikmet Efendi'nin birgün sokakta karşılaştıkları ve Mazhar Müfit'in durumu aktarıp kendisinden özür dilediği belirtiliyor. Bu ayrılıkta Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin sonuç bildirgelerinde "Manda ve Himaye kabul edilemez" gibi bir maddenin aslında hiç olmamasının bir payı var mıdır doğrusu merak ediyorum.

Hikmet Efendi bize oğlu Orhan Boran'ı yadigar bırakarak 1945'te veremden ölür.

2 yorum:

  1. Serdar bey yakın tarihimiz hakkındaki yazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Megiddo Muharbesi hakkındada bir araştırmanız mevcut mudur? Ortadoğu'nun bugünkü durumu hakkında önemli ipuçları barındırıyor. Ya da şöyle diyebiliriz Türkiye'nin güney sınırları hakkında önemli ipuçları barındırıyor.

    YanıtlaSil
  2. Savaş hakkında detay bilgi sahibi değilim ancak Mustafa Kemal'in idare ettiği Toroslar'ın eteklerine kadar süren (taktik) geri çekilmenin eşine Osmanlı tarihinde pek rastlanmıyor. Enver olsa orduyu perişan ederdi herhalde.

    YanıtlaSil

Banner from George Steinmetz

(*) Yavaş yürüyorum bela bana yetişiyor, hızlı yürüyorum ben belaya yetişiyorum.