3 Mart 2009 Salı

Osmanlı'da Harf İnkılabı

Kur’an’ın hükümlerini Mecelle adını verdiği kodekse dönüştürerek şeriatı bir hukuk sistemi haline getiren, aslen bu şekilde zamanı için ciddi bir reforma imza atmış olan Ahmed Cevdet Paşa (1822-1895) Osmanlı’da kullanılan Arap alfabesinin reforma tabi tutulması fikrini ilk dile getiren kişiydi.

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar geçen dönemde alfabe tartışmaları devam etti. Macid Paşa’nın Ermeni alfabesini kullanma veya Dr. İsmail Şükrü Bey’in yeni modern bir alfabe oluşturma fikirleri kabul görmedi. Orhun veya Uygur alfabesini kullanmayı önerenler de çıkmıştı. Falih Rıfkı, Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Mahmut Esat Bozkurt, Şükrü Saraçoğlu, Ahmed Cevad Emre gibi isimler ise Latin harflerinin kabul edilmesi düşüncesindeydiler.

Osmanlı'nın Harf Inkılabı: Huruf-ı Munfasıla, Yeni Yazı, 1912

Münif Paşa (1830 – 1910) 1862 yılında dönemin aydınlarının bir araya geldiği Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’de yaptığı bir konuşmada, Arap harflerinin Türkçe’nin grameri için yetersiz olmasından dolayı yeni işaretler kullanmayı ya da Arap harflerini birbirinden ayrı yazmayı önermişti. Harflerin ayrı yazılması anlamına gelen “huruf-ı munfasılaMilaslı Dr.İsmail Hakkı Bey’in (1870-1939) öncülüğünü yaptığı Islah-ı Huruf Cemiyeti (harflerin iyileştirilmesi için çalışan bir topluluk) tarafından benimsendi ve çıkardıkları Teceddüt (Yeni Yazı) gazetesinde duyuruldu (1912).

Huruf-ı Munfasıla düşüncesi ancak İkinci Meşrutiyet’ten sonra etkisini gösterebildi. Enver Paşa’nın küçük bir farkla (Tanin gazetesinde Ahmed Hikmet Müftüoğlu ve Celal Esad Erseven’in önerisini temel almıştı) bu fikri sahiplenmesiyle verdiği emir üzerine 1913’te Balkan Savaşı devam ederken, ordu içindeki yazışmalar yeni alfabe ile yapılmaya başlandı. Bu alfabe Hatt-ı Cedîd, Hatt-ı Enverî, Ordu Elifbası ve Alman Yazısı gibi isimlerle anıldı.

İsmet (İnönü) Bey, Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın bu uygulamasına zamanlama açısından uygun olmadığı gerekçesiyle itiraz etti: “Paşam , yaptığınız büyük bir inkılaptır. Ancak memleketin genç zabitleri ihtiyat subayı olarak bulunuyorlar ve keşiftedirler. Harfler öyle tek tek yazılırsa keşif raporları çok gecikir. Oysa keşif raporlarının hemen ulaşması lazımdır. Bu bakımdan bu büyük eserinizi zaferden sonra tatbik etmek üzere şimdilik erteleseniz”

Mustafa Kemal de Enver Paşa’yı eleştirenler arasındaydı: “Peki, güzel! İyi bir niyet; fakat yarım iş, hem de zamansız. Harp zamanı harf zamanı değildir. Harp olurken harfle oynamak sırası mıdır? Ne yapmak için? Muharrerât ve muhaberatı teshil için mi? Bu şimdiki şekil, hem yazmayı, hem okumayı, hem de anlamayı bineanaleyh hem anlaşmayı eskisinden fazla geciktirir ve güçleştirir. Hız isteyen bir zamanda böyle yavaşlatıcı, zihinleri yorup şaşırtıcı bir teşebbüse geçmenin maddi, ameli ve milli ne faydası var? Sonra da madem ki başladın, cesaret et şunu tam yap, medeni bir şekil alsın. “

Enver Paşa, zamanın Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Emrullah Efendi’nin “İlim emirle olmaz” yorumuna “Askerlikte verilen emir de geri alınmaz” karşılığını vermesine rağmen İsmet Bey’in etkisiyle yeni alfabenin kullanımını “zafer sonrası” na kadar erteledi.

Kaynak: OSMANLI DÖNEMİ ALFABE TARTIŞMALARI BAĞLAMINDA DR. İSMAİL HAKKI BEY VE ISLAH-I HURUF CEMİYETİ, Yusuf AKÇAY

NOT: NTV Tarih Dergisi’nin 2. sayısı, sayfa 57’de yer alan “1928’den önce Latin Alfabesi” yazısında 1804’te (124 yıl önce) Latin harfleriyle yazılmış çok hoş bir Türkçe aşk mektubu yer alıyor. Fakat Enver Paşa’nın yaptığı harf inkılabı için “huruf-ı mukattaa” tabiri kullanılmış, bu Kur’an’daki şifrelere verilen isim ("elif lam mim" gibi). Doğrusu yukardaki yazıda belirtilen “huruf-ı munfasıla” olmalıydı.

0 comments:

Yorum Gönder

Banner from George Steinmetz

(*) Yavaş yürüyorum bela bana yetişiyor, hızlı yürüyorum ben belaya yetişiyorum.