12 Ağustos 2008 Salı

Tunguska Olayı

100 yıl önce bu aralar, yine mistik Rusya’nın mistik bir köşesinde alışılmadık bir olay vuku bulur.


Tunguska


Tarih 30 Haziran 1908, saat sabah 07:00 civarı, yer Sibirya.

Gökyüzünde insanoğlu’nun o zamana kadar tanıklık etmediği bir patlama olur. Patlamanın şiddeti Hiroşima’ya atılan atom bombasından 650 kat daha güçlüdür. Patlamanın sesi 1,000 km uzaktan duyulur. Patlamanın merkezindeki ağaçlar hariç, 20 km’lik yarıçaplı bir çember içindeki bütün ağaçlar patlamanın basıncıyla devrilir, ayakta kalan ağaçlarınsa bütün yaprakları dökülür. Olay yerinden 60 km uzaktaki insanlar 5-6 m öteye fırlatılır. Patlamaların arkasından kavurucu bir rüzgâr eser. Avrupa’da 5.0 büyüklüğüne eşit bir deprem olarak algılanır, şok dalgaları İngiltere’de dahi hissedilir. Şok dalgaları yerküreyi iki kez dolaşır, dünyanın manyetik alanında değişiklikler saptanır. Olaydan sonra haftalarca kurum ve toz yağdığı anlatılır. Kafkasya’da insanlar haftalarca havadaki fosforik parıltı nedeniyle gece gazete okunabilecek kadar aydınlanırlar.


Tunguska Olayında dümdüz olan ormanlar
Tunguska Olayında dümdüz olan ormanlar



Olay yerinde yıllar sonra yapılan incelemelerde radyoaktiviteye ya da bir kratere rastlanmaz. Patlama yeryüzünden 10 km kadar yukarıda olmuştur. Patlamanın sebepleri hakkında spekülatif iddialar ileri sürülür. O sırada bir karadelik oluştuğu, ya da bir madde-antimadde çarpışması olduğu söylenir hatta bir UFO kazasıdır diyenler bile çıkar. Benim favorim bazı Rus uzmanlar’ın ürettiği teori, buna göre, dünyaya kıyameti getirecek büyüklükte bir meteor çarpmak üzereyken, dünyayı korumak isteyen ileri bir uygarlık tarafından çarpışma olmadan havada patlatılmış meğer. Diğer bir hoş iddia ise Nikola Tesla, keşfettiği “death ray” adlı bir silahı test ederken bu kazaya sebebiyet vermiş ve silahın yarattığı faciayı görünce silahı tekrar bulunmamak üzere yok etmiş.

Neyse ki, bilim adamlarımız çıkar ve olayı aydınlatır. 30 Haziran 1908’de Beta Taurid meteor yağmurunun oluştuğunu tespit edilir. Bu meteor yağmuru her 3,3 yılda bir dünyanın yanından geçen Encke kuyruklu yıldızının parçalarıdır. Olay 1-10 milyon ton ağırlığında bir buz kütlesinin saniyede 30 km, ya da saatte 108 000 km bir hızla gelip, yere çarpmadan havada infilak etmesidir (yerse). National Geographic bu açıklamayı web sayfasında simüle eder.

NASA, BBC ve MSNBC olayı 100. yıldönümünde hatırlatır.

Bu talihsiz olay sinemada çok talihli bir filmin yapılmasına vesile olur, Tarkovsky bu olaydan esinlenerek Stalker’ı yapar. X-Files Tunguska olayını 4.sezonunda kullanır ve Tunguska Olayı Martin Mystere’de de çiziktirilir.


Yazının devamı

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Büyük Orta Doğu Projesi & Akdeniz Birliği

Bush’un Büyük Orta Doğu Projesi ile Sarkozy’nin Akdeniz Birliği çantadan ilk defa çıkarılmıyor, bu fikirlerin nasıl oluştuğunu anlamak için II.Dünya Savaşı sonlarına doğru uzanmak gerek. 1945’te yapılan Yalta ve Potsdam konferanslarında SSCB Türkiye’nin Birleşmiş Milletler üyeliğine muhalif idi, daha fenası Doğu Anadolu sınırını yeniden görüşmek ve Boğazlar üzerinde de söz hakkı istiyordu. İngiltere buna muhalefet ederken ABD konunun SSCB ve Türkiye arasında görüşülmesini onaylamıştı. ABD II.Dünya Savaşındaki tutumu nedeniyle bir iyilik yapma niyetinde olmamakla birlikte SSCB’nin çarlık zamanlarından kalma Akdeniz’e inme arzularını durduran kritik jeopolitiğe haiz Türkiye’ye Birleşmiş Milletler’in kurucu üyeliği şansı tanıdı. Yalta Konferansı’nda 1 Mart 1945’e kadar ortak düşman Almanya ve Japonya’ya savaş ilan eden bütün ülkelerin Birleşmiş Milletler üyeliğine alınacağına dair bir deklarasyon yapılınca, Türkiye 23 Şubat 1945'de Almanya ve Japonya'ya savaş ilan etti ve Birleşmiş Milletler’e üye oldu.

II.Dünya Savaşı’nın müttefiklerce kazanılması ve bilhassa atom bombasının ürkütücü gücü Türkiye elitlerinin tarafsızlık politikalarını gözden geçirmelerine neden olmuştu. Batı dünyasının gözüne girmek için 1946’da tek parti dönemine son verildi -bir süreliğine- ‘demokrasi’ ye geçildi.

Şubat 1949’da İngiltere’nin ön ayak olması ile bir Akdeniz Birliği örgütlenmesi gündeme geldi. İngiltere, Fransa, İtalya, Türkiye ve Yunanistan’ın oluşturacağı birliğin amacı görüntüde Arap ülkeleri ile ilişkileri geliştirmek olacaktı.

Türkiye Nisan 1949’da kurucu üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Kanada, Hollanda, Belçika, Danimarka, Portekiz, Norveç, İzlanda ve Lüksemburg olan NATO’nun dışında kalmıştı. Bunun üzerine acilen 1949’da Avrupa Konseyi’ne üye olundu, Mayıs 1950’de yapılan NATO üyelik başvurusu ise “coğrafi” nedenlerle reddedildi. Yunanistan da aynı şekilde reddedilmişti. ABD, Türkiye’yi Akdeniz Birliği projesine yönlendirmek için NATO kapısını kapalı tutuyordu.

1950’de Kore Savaşı patlak verdi. Türk Hükümeti Temmuz 1950’de Birleşmiş Milletler’in Kore’ye asker gönderme çağrısına uyarak -ABD ordusu yönetimine- 4.500 asker göndereceğini açıkladı. Türkiye’nin Ağustos 1950’de NATO üyeliği için yaptığı ikinci başvuru yine reddedildi. Buna rağmen Kasım 1950’de Kore’ye asker gönderme kararı TBMM’ce onaylandı. Kore Savaşı devam ederken Türkiye ABD’ye bir ortaklık anlaşması teklif etti, bu teklif de reddedilince Türkiye basını ilişkileri ciddi şekilde sorgulamaya başladı.

ABD’nin Türkiye ve bölge için yazdığı senaryo bir süre sonra İngiltere tarafından açıklandı. Kilit rol Türkiye’de olacak şekilde bölgede “Orta Doğu Komutanlığı” adlı askeri bir örgütlenme öngörülüyordu. ABD ve İngiltere için kritik öneme sahip olan Süveyş Kanalı ile yeni kurulan İsrail Devleti’nin güvenliğini hedefleyen örgütlenmenin üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Yunanistan ve Mısır (belki daha sonra İsrail) olacaktı. Dönemin CHP’si ülkenin laik karakteri ile bağdaşmadığı gerekçesi ile oluşuma karşı çıkarken Menderes bunun Türkiye’nin bölgedeki gücünü arttıracağını savunuyordu. DP’nin muhalif olduğu şey yapılanmanın İngiltere kontrolünde olmasıydı, onun yerine NATO kontrolü arzulanıyordu. Fakat Mısır Türkiye’nin batılılarla birlikte bir projede yer almasını şüpheyle karşılamıştı, aynı zamanda SSCB’yi karşısına almaktan çekiniyordu. Mısır bu projenin içinde yer almayacağını açıkladı.

Ortada ne Akdeniz Birliği projesi ne de Orta Doğu Komutanlığı kalınca Eylül 1951’de Türkiye ve Yunanistan NATO’ya davet edildi.

Bu hikaye Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası için de bir fikir verdi mi size?


Yazının devamı

3 Ağustos 2008 Pazar

Mustafa Kemal İngilizce bilir miydi?

Sn. Mehmet Ali Kılıçbay AKTÜEL’deki bir yazısında, Mustafa Kemal Fransız ekolü yerine İngiliz ekolünden gelmiş olsaydı, ya da Fransızca yerine İngilizce bilseydi daha şanslı olurduk diye düşünen aydınları eleştirmiş, İrlanda, Pakistan ve Irak gibi ülkelerin İngiliz sömürgeciliğinden çektiklerini -haklı olarak- hatırlatmış, Anglosakson kültürün elitist olduğunu eklemişti. Sn. Kılıçbay, Türkiye'nin kendi elitist yapısını kırmaya çalıştığı bu günlerde, Hindistan’ın kendine has yapısından ve demokrasi tecrübesinden bahsetmemişti.

Aslına bakacak olursanız Mustafa Kemal için İngilizce bilmiyordu demek haksızlık olur, o dönem verdiği demeçlere bir bakalım:

"Eğer İngilizler Anadolu için sorumluluk kabul edecek olurlarsa Britanya idaresinde bulunan tecrübeli Türk valileri ile işbirliği halinde çalışmak ihtiyacını duyacaklardır. Böyle bir selahiyet dâhilinde hizmetlerimi arzedebileceğim münasip bir yerin mevcut olup olmayacağını bilmek isterim..." (Price, Extra-Special Correspondent, 14 Kasım 1918)

"...bütün Osmanlı milletinin İngilizler'den daha hayırhah bir dost olamayacağı kanaatıyla mütehassıs olmaları pek tabidir" (Minber, 17 Kasım 1918)


"Britanya Hükümetinin Osmanlılara karşı olan hüsnü niyetlerinden şüphe etmek istemem." (Vakit, 18 Kasım 1918)


Mustafa Kemal İzzet Paşa hükümetine Harbiye Nazırı olmak için desteğini istemek üzere İngiliz temsilcisi/ajanı Rahip Frew ile Pera Palas'ta buluşur. Vahdettin 15 Kasım, 29 Kasım, 20 Aralık 1918'de Mustafa Kemal'i huzuruna kabul eder. En son 12 Mayıs 1919'da "Paşa, paşa, devleti kurtarabilirsin diyerek" diyerek Samsun'a uğurlar. Mustafa Kemal'in devletlilerine yanıtı "Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz. Bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım" olur (Falih Rıfkı'nın kitabından). Bandırma gemisinde o kadar çok general rütbesinde asker vardır ki İngiliz istihbarat görevlisi J.G.Bennett gemiyi boğazda bekletir, Vahdettin'den olur alındıktan sonra Bandırma yoluna devam edebilir.

Rahmetli İdris Küçükömer Milli Mücadelenin antiemperyalist bir savaş olmadığını söyler. Hakikaten 1920-1922 arasında kaç İngiliz askeri ölmüştür Anadolu'da? Genelkurmay'ın verilerine göre "İstiklal Savaşı" nda verilen şehit sayısı 10,000 dolayındadır, bu rakamı Çanakkale ve Sarıkamış'ta verilen şehit sayısıyla kıyaslayınca -Tanrı beni affetsin- biraz sönük kalıyor. Musul meselesi daha sonuca bağlanmamışken, Hindistan’daki Müslümanlar nedeniyle İngilizlere ayakbağı olan Hilafet meselesi onları bile şaşırtacak şekilde pat diye halloluverir.

Anlaşılan, Mustafa Kemal İngilizce bilmiyordu belki ama İngilizler'le gayet güzel konuşuyordu.


Yazının devamı
Banner from George Steinmetz

(*) Yavaş yürüyorum bela bana yetişiyor, hızlı yürüyorum ben belaya yetişiyorum.