12 Şubat 2008 Salı

Kadim Zamanlardan Bilgi Devrimine

Kadim : (Arapça, sıfat) Çok eski, başlangıcı olmayan ya da başlangıcı geçmişin derinliklerinde kaybolmuş olan.



Bir medeniyetin kendi kendini yok edebilecek düzeye gelmesi için 10.000 yıl verirsek (bu artık ozonu delerek mi olur, zincirleme çekirdek reaksiyonunun önüne geçemeyerek mi olur, gökyüzünü CO2 kaplayıp küreyi fırınlayıp tufanlar yaratarak mı olur, laboratuarda üretilip kontrol edilemeyen bir virüsün yarattığı pandemi ile mi olur, üremek zor geldiği için soyun kuruması ile mi olur, her ne ise) hayalgücü geniş bazı insanlar 200.000 yıl önce homo sapiens’in görünmesinden bu yana en az üç beş medeniyetin kurulup yıkılması için yeterli zaman bulunduğunu ileri sürerler. Bu medeniyetlere ait arkeolojik buluntuya rastlanmamasını ise bu uygarlıkların artık var olmayan batmış –belki de birbirlerini batırmış– kıtalarda yaşamalarına bağlarlar. Bu medeniyetlerin izlerini yazılı kayıtlarda bulmak çok zor olduğu için belki de efsanelerde aramak gerekir. Battığı iddia edilen kıtalardan biri Mu diğeri Atlantis’tir.

Kayıp Kıta Mu
Günümüzden 100.000 yıl önce Pasifik’te manevi yönleri çok güçlü bir uygarlığın yaşadığı savlanır. Levha tektoniği kanunlarına göre böyle bir kıtanın varlığı pek mümkün görünmese de James Churchward (1852-1936) günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adaların bu kıtanın kalıntıları olduğunu ileri sürer. Uygur, Mısır ve Mayalar’ın ilk Mu kolonileri oldukları Keltler’in, İskitler’in de bunların torunları olduğu iddia edilir. Anlatılana göre siyah, esmer, kızıl ve sarı olmak üzere dört ırktan oluştuğu düşünülen Mu insanlarının yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı. Bu, bana Babil Kulesinin hikayesini hatırlatır. Babilliler tanrıya daha yakın olmak için bir kule yapmaya karar verirler. Kule yükseldikçe yükselir, yükseldikçe yükselir, Babilliler tanrıyı unutup kendi yaptıklarıyla böbürlenmeye başlarlar. Tanrı “bunlara öyle bir ceza vereyim ki bir daha biraraya gelemesinler” der ve o zamana kadar hepsi aynı dili konuşurken, farklı diller konuşan gruplara böler onları.

Kimbilir, belki de Mu kıtası insanları da bir süre sonra birbirlerini anlayamadıklarından, medeniyetleri entellektüel bir çöküş yaşamıştır.

Kayıp Kıta Atlantis
Günümüzden 70.000 yıl önceye tarihlenen diğer kayıp kıta Atlantis ise Platon’un notlarına göre Atlantik Okyanusu’ndaydı. Günümüzde Atlantis’in yeri konusunda değişik fikirler vardır, bunlardan bizi ilgilendirebilecek iddialardan biri, Truva'nın aslında Atlantis olduğu, diğeri ise Kıbrıs ve Suriye arasında sular altında kalan bir kara parçasının Atlantis olduğu ve Antakya’nın bu medeniyetin bir parçası olduğudur.

Biz Kadim Türkler
Türk’ler, daha doğrusu Öntürk’ler tarafından oluşturulduğu tahmin edilen en eski uygarlığın tarihi M.Ö 4500’e kadar gider (Anav Kültürü). Bunu MÖ. 3000 ile MÖ. 1700 yılları arasında tarihlenen Afanasyevo Kültürü, MÖ. 1700 ile MÖ. 1200 yıllarına tarihlenen Andronova Kültürü ve MÖ 1200- MÖ 700 yıllarına tarihlenen Karasuk Kültürü takip eder. “Türk” kelimesine yazılı olarak ilk defa Göktürk’lerin M.S. 8. yüzyılda diktikleri Orhun-Yenisey Yazıtlarında rastlanır.

Başarılı Türk askerlerin kölelikten yükselerek Eyyubi yönetimine son vermeleriyle Mısır’da kurulan Memlük (Kölemen) Devleti, Göktürk Devleti’nden sonra isminde Türk kelimesini kullanan ikinci devlet, Türkiye kelimesini kullanan ilk devlettir (et Devlet et Türkiyye). 1250-1517 arasında 250 yıldan fazla hüküm süren Memlük Devleti, Osmanlı ile rekabet edemez, Mercidabık ve Ridaniye savaşları ile yok olur.

Resmi Tarih
Cumhuriyet’in ilk yılları, Osmanlı ümmetçiliğini hem akıllardan hem gönüllerden silmek adına “Türk Tarih Tezi” oluşturma peşinde geçer. Mustafa Kemal Atatürk, 1934 tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden İsveç veliahtı Gustav Adolf şerefine verdiği yemekte şöyle bir konuşma yapar: “...Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: Baysal utkusu.” Salonda konuşmayı İngilizce’sinden izleyen Gustav Adolf’ten başka anlayan olmaz! Böyle gitmeyeceği anlaşılınca "Güneş Dil Teorisi" ne geçilir, böylece diğer dillerden alınan kelimeler yabancı sayılmayacaktır, çünkü teoride bütün dillerin Türkçe’den türediğini savunulmaktadır. Teori fazla uzun ömürlü olmaz.

Kayıp kıta fikirlerinin sahibi J. Churcward’ın kitapları Türkçe’ye çevrilince Ankara’da bir heyecan yaşanır çünkü Uygurlar’ın aslında Mu medeniyetinin devamı olduğu dolayısı ile Türkler’in anavatanın Mu olduğu fikri tam da Türkler’e alternatif ve ulusçu bir resmi tarih yazma aşamasında imdada koşmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, Maya kültürü bağlantısını araştırması için tarihçi Tahsin Mayatepek’i Meksika’ya büyükelçi olarak atar. Tahsin Bey eli boş dönmez, Maya dilinde “tepe” anlamına gelen “tepek” sözcüğünü ve başka kültürel bağlantılar bulur (Tahsin Bey’in soyadı “Mayatepek” buradan kaynaklanır).

Sümerler’le başlayan Bilgi Çağı
Kadim zamanlara ait belgelerin de bulunduğu İskenderiye Kitaplığı yok olmasaydı, belki de o zamanlar hakkında şimdi daha çok şey biliyor olacaktık. İskenderiye Kitaplığı, İ.Ö. 1. yüzyılda Julius Sezar tarafından, İskenderiye'yi kuşattığı sırada mı, yoksa, İ.S. 4. yüzyılda İskenderiye'de puta tapanların çokluğuna bozulan Hristiyan İmparator I. Theodosius tarafından mı ya da İ.S. 7 yüzyılda İslam Halifesi Hz. Ömer’in emriyle Mısır Fatihi Amr İbnül-As tarafından 'Bu kitaplardaki bilgiler Kuran'a aykırı ise haramdır, Kuran'da yazanlarla aynıysa gereksizdir' diyerek mi yok edildi bilinmiyor. Belki de hepsi bir kenarından yakabildiğini yaktı ya da artçılları kadim zamanlara ait bilgilerin yok olmasının suçunu birbirlerinin üzerine atmaya çalışıyor.

Bilginin tıpkı tüm canlılar gibi her insan kuşağıyla ölüp yeniden yaratılmak zorunda olması, onun sonraki nesillere aktarılabilmesi için bir metodolojinin varlığını zorunlu kılar. Kutsal kitaplar, yani bilginin kutsanması bugün yaşadığımız bilgi ve teknoloji devriminin müjdecisiydi. Bilgi çağı Sümerler'in çivi yazısını icat etmesi ile başladı. Aslına bakarsanız Sümerler’in Yaratılış ve Tufan hikayeleri günümüze ulaşmış 4,000 yıllık "hayatta kalma kılavuzları" dır, metodoloji icabı biz Tufan hikayesini “Nuh Tufanı” olarak tanıyoruz. Bilgi, bugün endüstri devrimindeki emtianın yerini aldı. İskenderiye kitaplığı gibi derli toplu bir mekanı olmadığı için yakılmak yerine dezenformasyon taktikleriyle beyinlerimizde terörize ediliyor.
Uyanık olunması dileği ile.

0 comments:

Yorum Gönder

Banner from George Steinmetz

(*) Yavaş yürüyorum bela bana yetişiyor, hızlı yürüyorum ben belaya yetişiyorum.